Geçenlerde altı yaşındaki kuzenimle bir araya geldik. Buluşur buluşmaz benimle uzun uzun konuşmaya başladı. Oyuncak arabalarından bahsetti, yaşadığı olayları anlattı. Anlattığı araba markaları hakkında fikrim olmasa da, yaşadıkları dikkatimi çekmese de dikkatle dinlemeye çalıştım. Ben “Aa öyle mi?”, “Sonra ne oldu?” gibi sorular sordukça o anlatmaya devam etti. Muhabbetimiz sürerken çevredekilerin dikkatini çektik, “Baksana nasıl özlemiş seni, geldin geleli susmuyor.” dediler. Bence özlemden daha fazlası vardı bu sohbette ama neyse… En sonunda gençlerden birisi dayanamayarak “Tamam sus artık, yoldan gelen kızı yorma, sonra konuşursun.” deyiverdi. Sizce yorulan ben miydim? Yoksa onlar mı?
Sohbetimizde özlemden fazlası vardı dedim ya hani, aslında kuzenim dinlendiğini hissetmişti. Uğraştığım işi bırakmış, yüzüne bakarak dinliyordum karşımdaki çocuğu. Bunu hisseden çocuk da doğal olarak durmadan konuşuyordu benimle. Sıklıkla “he he evet” denilerek geçiştirilen çocuklar için dinlendiğini hissetmek önemli bir şey olsa gerekti…
Biz hep yetişkinlerin birbirlerini dinlemediklerinden şikâyet ediyoruz. Birbirimizi dinlememiz gerek, konuşmamız gerek diyoruz. Peki, bu sadece yetişkinlerin mi ihtiyacı? Sizce çocukların da konuşmaya ve dinlenmeye ihtiyaçları yok mu? Yaşadıklarını anlatabilmeleri, akıllarındaki soruları sorabilmeleri gerekmez mi? “Biz çocuklar konuşmasın, bir şey anlatmasın, soru sormasın demiyoruz ki, hepsini yapsınlar.” diyebilirsiniz. Ben de şunu sorarım size: Dinlendiğini hissetmeyen çocuk nasıl yapsın bunları? Konuşması dinlenen, sorularına cevap verilen çocuklar şanslılar. Gelin, biz diğerlerini konuşalım.
Çevremde öyle aile yapıları görüyorum ki, iletişimleri neredeyse yok denecek kadar az. Akşam olduğunda anne/baba yorgun düşüyor eve, çocuğunu dinlemeye hali olmuyor ikisinin de, televizyon karşısında bitiriyorlar günü. Abla/abilerin ise kendilerince birçok işi var, oturup kardeşlerini dinlemeye vakitleri yok. Çocuğun payına ne düşüyor peki? Ses çıkarmadan oynasın diye eline verilen telefon ya da tablet. Çocuk biraz fazla konuşacak olsa ya hemen susturuluyor ya da “he he evet” denilerek geçiştiriliyor. Aklındaki soruları soracak olsa “çok soru soruyorsun” diyip kızıyorlar. Anlatılanlar dikkatlerini çekmiyor, sorulan soruları saçma buluyorlar muhtemelen. Mesela geçen de “Pandaların doğum lekesi var mıdır?” diye sordu bir çocuk bana. Beklemediğim bir anda bilmediğim bir yerden geldi soru, “Bilmiyorum, belki vardır.” diyebildim. İlk bakışta sorduğu soru saçma geliyor yetişkinlere. Çocuk pandanın doğum lekesini ne yapsın? Nereden geliyor aklına? Sonra fark ettim ki oyuncak pandasındaki siyah lekeleri anlamlandırmaya çalışıyormuş meğer. Oyuncağını göstererek dedi ki: “Baksana, bunlar doğum lekesi herhalde.”
Çocukların yetişkinlerden çok daha farklı ve zengin dünyaları var. Bu dünyalarında da merak ettikleri ve anlamlandırmaya çalıştıkları birçok şey mevcut. Biz eğer onların zihinlerindekileri paylaşmaz, soru işaretlerini gidermezsek kim yapacak bunu? İleride etrafındaki insanları dinlemeyen, kendini ifade edemeyen bireyler olduklarında kim üstlenecek suçu? Bence henüz vaktimiz varken çocukları dinleyelim, onlara dinlendiklerini hissettirelim. Belki şu an vaktimizden gidecek ama ileride sağlıklı iletişim kurabilen bireyler kazanacağız.
Fatmanur Bozyokuş / Bambu Eğitim Gönüllüsü