İnsanlar sürekli etrafına tavsiyeler verip durur değil mi? Bir yabancı dil öğren, kendine değer ver, spor yap, kitap oku… Herkes zaten bunları biliyor aslında. Sıkıntı bunu uygulamaya geçirmek veya bu tavsiyelerin hayatımızda hangi noktalara temas ettiğini bilmemek belki de. Çoğu kişi bize balık veriyor bu tarz tavsiyelerle. Kimse balık tutmayı öğretmiyor. Yani kimse süreç konusunda veya elde edilecekler noktasında bir kesit paylaşmıyor. Oysa insanoğlu neden-sonuç odaklı bakıyor hayata. Bu sebeple gelin beraber hayatımıza bir dil katarak nerelere ulaşabileceğimizi küçük bir serüvenle ifade etmeye çalışayım bu yazımda.
Bir Lisan Bir İnsan…
Yabancı bir dil öğrenerek ufkunuz genişler, derler. Özellikle küreselleşen bir dünyanın hâkim olduğu günümüzde, bu daha da belirginleşiyor hayatımızda. Dünya dillerinden birisini öğrenmemiz neticesinde ulaşabiliyoruz dünyanın öbür ucuna. Hele bir de hayallerimiz varsa ve bu hayaller için bir de referans aramaya koyulduysak dil yetişiyor imdadımıza ya da dokunuyoruz bir dil sayesinde hayallere. Küçük bir serüvene çıkalım o halde sizinle söz hayallerden açılmışken. Küçük bir kız olduğunuzu düşünün. Babanızın diktatör ve despot olduğu, katı kurallar uyguladığı, annenizin sürekli dayak yediği ama sesini çıkartamadığı ve pasif kaldığı bir ailede doğduğunuzu. Elinizden hiçbir şeyin gelmediği veya öyle olduğunu düşündüğünüz bir ortamda: Ne yapardınız? Hayal kurmayı bırakır mıydınız? Hayal ettiğimiz küçük kızın hayalleri olduğunu ve bu hayallerini bırakmadığını ifade edeyim. Çünkü insan hayalleri ölçüsünde insan olabilir, derler. Belki de bunu hissetti yüreğinde kim bilir. Küçük kızımızın hayali, dünyaya şarkılarını duyurmak olsun. Bu sebeple akla gelmeyecek bir yöntem kullanarak burka ile ailesinden gizlenerek sosyal medya üzerinden sesini duyurmaya başlasın. Bir adım atsın hayalleri için bin adım geri dönsün kendisine. O ilk adımı atabilme cesareti, zor yollardan da olsa ulaştırır insanı hedefine.
Dil tıpkı bu hikâyedeki küçük kızın ailesi gibi zor geliyor, baskı yapıyor, çaresiz hissettiriyor insana kendisini. Ama hayalleriniz varsa ve ilk adımı atma cesaretini gösterirseniz ulaşıyorsunuz hedefinize. Bu despotluğa, diktatörlüğe herkesin farklı bir bakış açısı oluşuyor tabii ki. Kimi burkaya sığınarak, kimi bu aileyi terk ederek, kimi büyümeyi bekleyerek çözüm buluyor bu soruna. Kimi de hayallerinden vazgeçerek. Bu sebeple genelgeçer bir gidiş yolu yok dil öğrenmenin.
Bir başka noktasından bakarsak bu hikâyeye belki de o küçük kızın çığlıkları ulaşıyor kulaklarınıza bir lisan ile. Bir dil size dünyanın diğer ucuna götürdüğü gibi öbür ucunu da açıyor önünüze. Böylelikle size sadece kendinizi, çevrenizi değil her yerde bulunan insanlara yardım etme, hayallerine ulaştırma fırsatı sunuyor. Size birileri referans olduğu gibi sizin de başkalarına referans olabilmenizi sağlıyor. Küçük kızın yüreğine dokunma, onun elinden tutma fırsatı sunuyor. Sizce zorba bir aile de olsa hayalleriniz için bu serüvene başlamaya değmez mi?
Yazan: Sümeyye Ülger
Bambu Eğitim Gönüllüsü