Sevgili Çocuklar,
Size hayatınıza neşe katacak, tatlandıracak, ballı lokum yapacak “Aman aman bu ne güzel hayatmış böyle!’’ dedirtecek birkaç sırrı vermeye geldim. Heyecanlandınız tabi ki ama önce kendimi tanıtayım. Öncelikle şunu bilmenizi isterim ki biz öğretmenlerin gözünde bütün çocuklar çiçektir, e madem bütün çocuklar çiçek, ben de öğretmen olduğuma göre kendime “bütün çiçeklerin öğretmeni” dedim. Eminim ki en sevdiğiniz öğretmen de sizin için “bütün çiçeklerin öğretmeni”dir. Uzun lafın kısası ben “bütün çiçeklerin öğretmeni Ramazan Teker”. Daha düne kadar evde pijamalarıyla oturan dümdüz bir öğretmendim, sonra ne oldu biliyor musunuz?
İşte ben böyle evde pijamalarımla oturmuş hayatı evde sığdırmaya çalışırken ne yapsam başarılı olamıyordum. Yani düşünün çocuklar iki oda bir salon evimize ya arkadaşlarım sığmıyordu, ya hayallerim sığmıyordu, ya oyun oynama isteğim sığmıyordu. Ne yaparsam yapayım birinden biri dışarda kalıyordu, e salgın var hayatımın büyük çoğunluğunu evde geçirmek zorundayım.
Neyse beni bir umutsuzluk kapladı mı?
“Anneeee hayat eve sığmıyor!” diye bağıra bağıra odalarda koşma isteği doldu taştı içimde birden. Yani kocaman adam pijamalarıyla ağlaya ağlaya evin içinde “Hayat eve sığmıyor!” diye dolaşsın olacak şey değil. Neyse sonra vazgeçtim, benim gözyaşı da hemen hazırda bekliyormuş gibi pıt diye düşüverdi yanağıma. Elimin tersiyle sildim onu kimseye çaktırmadan. O bir damla gözyaşıyla beraber bu işin böyle gitmeyeceğine karar verdim. Eee karar vermekle iş bitmiyor ki ben hala pijamalarımla odanın ortasında devam ediyordum. Halının desenlerine bir süre daha bakmaya devam ettim.
Baktım, baktım, baktım…
Her defasında halının desenlerini bulutlar gibi başka şeylere benzetiyordum. Sürekli gökyüzündeler, sürekli orada, aynı şeyler ama farklı şekillerde. Birden aklıma eski bir numara geldi. Evet evet benim aklıma geldi. Az önce “Hayat eve sığmıyor!” diye ağlayacak olan adam şimdi birden aydınlanıyor muydu ne? Meğerse babam odanın ışığını açmış. Hey Allah’ım ya ben de aydınlandım sanmıştım. Neyse…
O çözümü düşündüm yine, yaşanılan günlerin sırrı verilen eşsiz kapanış. Yatmadan önce derdimizi açtığımız eski bir dost. Bizi araya girmeden dinleyen tek arkadaş.
Elbette doğru tahmin ettiniz. Bu güzellik günlük yazmaktır. Ne derseniz dinler ve asla sizi yargılamaz günlükler.
Günlük yazan insanlar çok iyi bilirler ki günlükler onu yazan kişilerin en iyi dostları, sır tutucuları, sessizce dinleyicileridir. Oraya yalnızca yaşanmış şeyler yazılır ve kimseye okutulmaz.
E şimdi günlük yazmaya karar verdim ama yazacak ne yaşıyorum ki?
“Sevgili Günlük,
Bugün sadece pijamalarımla oturup halıyı inceledim, evde kaldığım için üzüldüm, yedim, içtim, şimdi de uyuyorum!”
Bunu mu yazacağım her gün günlüğüme. Böyle yazarsam beni üçüncü gün sıkıntıdan terk edeceğime eminim.
O zaman da şuna karar verdim; günlüğe yazmaya değecek şeyleri eve sığdırayım, bunu yaparken hiçbir imkansızlığı aklıma getirmeyeyim.
Teknolojik aletlerim olmayabilir, evde benimle oynayacak kimse olmayabilir, dostlarım yanımda bulunmayabilir. Bu karamsarlık listesi o kadar uzayıp gider ki. Mutsuz olmak en kolayı.
Hayatınızı olumsuzluklara değil hayallerinizin sınırı olmayışına göre düzenleyin sevgili çocuklar. Unutmayın orada her şey yolunda, orada herkes özgür. Günlüğe yazacak şeyler sığdırın eve hayal gücünüzle ve kalkın, harekete geçin. Önce zihninizi, sonra bedeninizi harekete geçirin. Ben öyle yapmaya karar verdim ve başardım.
Şimdi sıra sizde!
Ben önce şu pijamalarımı değiştireyim, en sevdiğim insanlarla buluşmaya gider gibi…
Ramazan Teker