Doğanın bir parçası olan insanlar için en iyi eğitim nasıl olmalı? Beton yığınları arasında büyüyen çocuk ait olduğu dünyayı ne kadar tanır? Hiç şüphesiz çocuklar doğanın içinde eğitimler almalı. Doğanın bir parçası olduğumuz bilinci en iyi böyle sağlanır. Peki doğada eğitim nasıl olmalı?
Çocuklar ormanları, toprağı, suyu çok severler. Çünkü doğa içinde bulunan bu unsurlar çocuklar için birer oyun unsurudur aslında. Örneğin, bir su birikintisine atlayarak su sıçratan çocukları düşünün. Sevinç çığlıkları doğanın ritmine ayak uydurur adeta. Etrafta keşfedilmeyi bekleyen varlıklar vardır. Bir ağaç dalından tutun da bir yosuna kadar her şey keşfedilmek için beklemektedir. Kimi zaman yapraklar, çiçekler ve tohumlar birer oyun olurlar. Minik ellerde hiç oynanmamış yeni oyunlar doğar.
Toprakta yapılan sanat nasıl olur sizce? Toprağa su katarak çamur elde etmeyi keşfeden bir çocuğu hayal etsenize. Yeni bir keşif ve eğlence ile yeni serüvenler başlar. Çamurla oynanan oyun ve yapılan şekiller oyun hamurlarından daha zevkli gelir belki de. Çamur, yaratıcılığı besleyen en iyi oyuncak olur. Hep böyle olmadı mı sizce de? Plastik ve tekdüze oyuncaklardan önce çocuklar nasıl büyüdüler bu gezegende?
Doğruyu öğrenmenin en iyi yolu yanlış yapmaktan geçer. Çocuklar hayatı yanlış yaparak öğrenirler. Doğada büyüyen bir çocuk ise yanlış yapma özgürlüğünü bulur. Ağaca tırmanmak isterken düşer. Nasıl tırmanması gerektiğini onlarca deneme sonrası öğrenir. Düşe kalka büyümek dediğimiz tam olarak bu değil midir? Ne üstünün toprak olması korkutur ne de düşmek. Tek isteği deneyerek başarmaktır.
Doğa öyle güzellikler barındırır ki öğretecekleri ağaca tırmanmakla sınırlandırılmaz. Mevsim değişimleri bile öğretici niteliktedir. Çocuk, hangi hava koşulunda hangi kıyafetleri giymesi gerektiğini öğrenir. Kötü hava yoktur, yanlış kıyafetler vardır. Doğru kıyafetler deneyimle elde edilir. Soğuk sıcak kavramları sınıflarda nasıl öğretilir? Oysa doğa bütün kavramları öğretebilecek güce sahiptir.
Çiçekler, baharda tomurcuklanmaya başladıklarında renkleriyle keşfedilmeyi bekler. Pembe, beyaz, mavi, mor… Renkler bir basit çizim kağıdında mı öğrenilmeli? Böyle bir kural nerede yazar ki? Bırakalım da rengarenk çiçekleri gözlemleyen çocuklar renkleri doğada öğrensinler. Böylece bir çiçeğin toprağa ait olduğunu da öğrenirler.
Çocuğun doğada büyümesinden bahsederken doğanın büyümesinden de bahsetmeli. Tohumları fidana dönüştüren çocuklar fidanları toprakla buluşturabilmeli. Suyun ve güneşin yalnızca insana gerekmediğini bir ağaca bakarken öğrenmeli. Ve bir ağacın büyüyüp meyve verdiğini görebilmeli.
Hayvanların tıpkı bizler gibi doğanın bir parçası olduğunu çocuklar yine doğada öğrenir. Yalnızca hayvanlar değil böcekler, bitkiler… Doğada büyümek hayatı gerçekten anlamak olabilir mi? Üstelik doğa hareket gerektirir.
En iyi öğrenme olan yaparak yaşayarak öğrenme doğanın kucağında çocukları beklemekte.
İrem Tokdemir