EĞİTİM VE ÇAĞDAŞ UYGARLIK
Türk eğitim sistemin günümüzde birçok eleştiri okuna maruz kalmaktadır. Bu eleştirilerden bazıları ezberci eğitime yönelik bazıları ise tek tip müfredatla nereye kadar gidebileceğimize dair ucu açık bırakılmış sorulara dayanmaktadır. Peki, bu eleştiriler doğrultusunda yapılması gerekenler neler olabilir? Yahut eğitim sistemimizdeki bu hususları yargılamadan önce yapmamız gereken daha önemli bir değişim söz konusu olabilir mi?
Eğitim, insanı belli amaçlar doğrultusunda yetiştirme sürecidir. (Fidan) Bu süreçte, düşünce dünyamızın yoğun bir şekilde çalıştığı sosyal ortamlarda gerçekleşir. Sosyal ortamlar bireylerin toplumla içe içe olduğu ve aktif rol oynadığı mekânlardır. Bu mekânlar içinde birey topluluklar içinde yer edinmeye, belli bir dala tutunmaya çalışır. Toplumda yer edinmek kişinin kendisini, varlığını bir nevi ispatlamasıdır. Bu nedenle eğitimin görüldüğü ortamlardan tutunda içeriğine kadar her şeyi ince eleyip sık dokumak gerekir. Elbette Türk eğitim sisteminde de bu hususa dikkat edilip “Nasıl daha iyi bir eğitim sunabiliriz?” fikri kafalarda dolanmaktadır fakat bu yönde adım atmakta daima bir çekingenlik görülmektedir. En azından şahsım adına böyle görüyorum. Çünkü yapılacak her yenilik, insanoğlu tarafından kabul görmesi için uzun bir süreç gerektirebilir. Bu sebeple herhangi bir değişim söz konusu olursa bu hale ailelerin, velilerin okulların ve öğretmenler gibi birçok kişi ve kurumların uyum sağlamada zorlanmasından korkulur. Ama korkularımız bazen bizi esas doğruyu bulmamızda yardımcı olabilir bu sebeple aynı yerde durmak yerine adım atıp yeni kapılara ulaşmalıyız. Eğitim sistemimizi değiştirmeden önce eğitime dair olan fikirlerimizi gözden geçirmemiz lazım. Eğitim eğer Türk toplumu için sadece “sınava gir çık, kazanıp atanmak yahut okula yerleşme” olarak görülüyorsa önce bu düşünceyi yontmamız lazım. Yontma işlemine başladıktan sonra da bir amaç belirlemek lazımdır. Zaten Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere çağdaş uygarlık düzeyine erişmeyi yol olarak göstermiştir. Fakat bu yolun ne olduğuna dair birçok fikir karmaşası mevcuttur. Kimileri batılılaşma olarak görmekte kimileri ise küresel modern gelişimleri takip etmek olarak görmektedir. Fakat bu iki yolda eksiktir. Çağdaş uygarlık düzeyine erişmek ne bu mevkide ilerleyen ülkeyi harfi harfine takip etmek ne de batılı ülkelerin tüm modern gelişimlerini kendimize birebir kopyalamak değildir. Çağdaş uygarlık kavramı, çağa göre modern yaşamaktır. Çağın gerektirdiği gibi yaşamak, çağın kültürüne ve medeniyet algısına uymak demektir. Sosyal ve kültürel olarak çağa uygun bir hale girmektir. Yani karşılaştırma imkanımız olsa, 1920’li yıllarda yaşayan bir kişiyle 2017 yılında yaşayan bir insanın toplum içinde aynı davranışları göstermesi beklenebilir mi? Bu neredeyse imkansız çünkü herkes kendi yaşadığı toplulukla harmanlanır ve ona göre şekillenir. Ne kadar yanlış yahut ne kadar doğru olursa olsun. Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ise çağın bilim, teknik, sanayi, sanat, edebiyat, sosyal ve kültürel değerlerini benimsemek demektir. Kısacası çağın birçok açıdan ilerleme göstermiş olan bilimlerine karşı ayak uydurmakta denilebilir. Ayaklarımız bu yolda uyumlu olduğu sürece ilerleme gösterebiliriz. Eğitim içinde bu söz konusudur. Eğitim sistemimizde hala aynı yanlışlar gün yüzünde ise bunları değiştirmediğimiz takdirde bir ilerleme söz konusu olamaz. Nasıl değişim adına adım atabiliriz peki. Öncelikle bu konuda felsefi akımlardan yararlanabiliriz. Çünkü felsefe düşünce dünyamızı aktifleştiren bir bilimdir. Bu yüzden akımlar doğrultusunda eğitimsel yörüngeler belirleyebiliriz. Mesela Türk eğitim sistemi “Esasicilik” akımına dayanır büyük ölçüde. Sıkı bir öğretim ve disiplin anlayışına bağlı öğretmen merkezli bir eğitim sistemini destekleyen akımdır. Ezber kapasitesinin zihinsel gelişim için önemli olduğu söyler. Bir nevi geleneksel öğretim metotlarına yöneliktir yapılan çalışmalar. Daimicilik akımında ise önemli olan şey sağlam karakterli ve doğru insanlar yetiştirmektir. Akıllı, üstün zekalı, elit, seçkin insanları yetiştirmek gerekir. Eğitim sürecinde maddi ve manevi öğelerin birlikte verilmesi gerektiğini söyler.
İlerlemecilik, kavramı ise Bilişseldir. Zihinsel süreçlere önem verir. Deneyimlere önem verir. Çünkü geçmişin, geleceğe yön verdiğini söyler. Değişim kaçınılmaz olduğu için programlar esnek yapıda olmalıdır. Öğrenci merkezli bir yapı söz konusudur bu akımda. Yani öğrenci aktif roldedir. Yeniden Kurmacılık, ilerlemeciliğin tüm özelliklerini benimseyen bir akımdır. Bir nevi ilerlemeciliğin devamıdır. Toplumun eğitim eliyle her seferinde yeniden yapılandırılmalıdır der. Değişim için öğretmeni önde tutar. Bu akıma göre öğretmen değişimin ve reformun temsilcisidir.
Bu dört akıma bakarak “Şu akımı kullanarak eğitim sistemimizi düzenleyebiliriz.” Demem doğru olmaz. Çünkü bu da belli bir kalıba sığmaya çalışmak olur. Eğitim süreci insanın başrolde olduğu bir durumdur. Ve binlerce farklı insan tipinin bulunduğu bir ülkeyi bir akımla şekil vermek doğru olmaz. Ama bu akımların aşırıya kaçmayan yönlerini alarak kendi kültürel sosyal çevremize de bağlı kalarak eğitim sistemize şekil verebilirz. Örneğin Daimicilikteki ;sağlam karakterli, doğru insan yetiştirme kavramı ile ilerlemecilikteki programların esnek yapıda olma fikrini ele alabiliriz. Elbette bu fikirler toplumdan topluma uygulanırken farklılık gösterecektir. Çünkü her toplumun tarihi başkadır. Ve tarihlerinden bugüne kadar yaşadıkları olaylar doğrultusunda da çizdikleri yönlerde bambaşkadır. Bu sebeple eğer yeniden bir akım oluşturmak istense “Birleştirici Eğitim” adı verilebilir. Çünkü bu isme sahip olacak akımda eğitimi iyileştirmeye yönelik her fikir ele alınıp eleştirilecektir. Ta ki günümüz Türk toplumuna doğru bir eğitimsel süreç kazandırılana kadar.
Eğitim, yaşamda bizi ayakta tutan tüm bilgi ve deneyimlerimizin uygulanışlarını izleyip görebildiğimiz yerdir. Birleştirci eğitim ise bize kalabalık içinde tek, tekken ise kalabalığa nasıl karışabileceğimizi öğretmelidir. Çünkü toplumu birleştici güç eğitimin içinde yatmaktadır.
Rümeysa KIZMAZ