Öğretmen olmak, sabah uyandığında oflayarak okula giden öğrencinin kalbinde heyecan oluşturmaktır. Teneffüste kavga ederek ter içinde sınıfa giren öğrenciyi kucaklamaktır. Öğrencinin hayal kurmasını sağlamak; sınıfa girdiğinde ayağa kalkan öğrencinin yüzünde tebessüm oluşturmak, öğrencinin kalbine dokunmaktır.
Öğretmen olmak; ders dinlemeyen öğrenciyi dışlayarak kaybetmek değil, onu geri kazanabilmektir. Öğrenciyi tamamen kendi düşünceleriyle yönlendirmek değil, bütün imkânları öğrencinin önüne serebilmektir. Ödevini yapmayan öğrenciye kızmak değil, ona ödev yapma sorumluluğu verebilmektir. Öğretmenine kafa tutan öğrenciyi dövmek değil, öğrencinin bu davranışının altında yatan nedenleri anlayarak hırçınlığını dizginlemek, onu öğretmenine saygı duyar hale getirmektir. Öğretmen olmak en işe yaramaz gözüyle bakılan öğrenciyi bile kazanabilmektir.
Toplumu bir piramit şeklinde düşünürsek tabana öğretmeni koymak gerekir. Öğretmenin iyi olmadığı yerde diğer insanların da iyi olmasını beklemek anlamsız olacaktır. Öğretmen sadece öğrenciye değil; veliye, okul yönetimine, okula giren çıkan insana, sokakta selam verdiği çaycıya, her sabah simit almak için girdiği fırına kısacası “herkese” örnek olan kişidir. Bir öğretmen bir okulu, iyi bir okul ise bulunduğu bölgeyi değiştirebilme gücüne sahiptir.
Öğretmen derse girdiğinde sırtını çocuklara dönerek asık bir suratla ders işlememeli, işleyemez. Öğretmen koridorda gördüğü çocuğa sırtını çevirmemeli, çeviremez. Öğretmen okula geldiğinde sadece derse girip arkasına bakmadan gitmemeli, gidemez. Öğretmen mesleğine asla para gözüyle bakmamalı, bakamaz.
Bir gönül işidir öğretmenlik. Öğrenciyi bir geziye götürmek, en kötü anında ona sarılmak, hata yaptığında arkasında durmak, sıkıldığında ya da bunaldığında onu gülümsetebilmek bir öğretmeni eşsiz kılar, unutulmaz yapar.
Öğretmen çocuğa bir gerçeği öğretmekten çok gerçeği bulmak için nasıl davranması gerektiğini öğretmelidir. Öğretmen bir güneş gibi etrafını aydınlatmalı, ışınlarıyla çevresine örnek olmalıdır.
Maalesef birçok öğretmen, ‘’öğretmen’’ olduğunun farkında değil. Kendi çevremde dahi çocukların yüzüne bakmayan, çocuklara bir kez olsun gülümsemeyen, diktatörlüğünü her dakika hissettiren, öğrenci için ekstra hiçbir çaba sarf etmeyen, tek derdi para olan birçok öğretmen tanıyorum.
Hâlbuki çocuklarımız o kadar zeki ve imkân verildiğinde bir şeyleri başaracak güçteler ki…
5. sınıfa gidip de kadın haklarıyla ilgili tiyatro hazırlayan öğrencilerim var. 11-12 yaşlarında olup icat defteri olan, COVID-19’un dünya genelinde yayılmaya başladığı günlerde virüse karşı hayali robot üreten, bando takımının ne olduğunu dahi bilmeyen ama dördüncü çalışmada trampetini en az hocası kadar iyi çalan, herhangi bir sorumluluk altına girebilmek için yarışa giren, yere çöp atan arkadaşını uyaran öğrencilerim benim bu işi böylesine sahiplenmemdeki en büyük motivasyonum.
Yıllar sonra karşılaştığımda yetiştirdiğim/yetiştireceğim öğrencilerimi iyi yerlerde görmenin hayalini kuruyorum. Onlar başarılı oldukça en az onlar kadar mutlu olacağımı biliyorum.
Sözlerimi Yunan tarihçi Plutarchos’un başta öğretmen ve tüm eğitim dünyası için söylediği şu sözüyle bitiriyorum;
‘’Çocukların zihinleri doldurulması gereken bir kazan değil, aydınlatılması gereken bir lambadır.’’
Onlar bizim geleceğimiz, umudumuz, hayallerimiz, her şeyimiz!
Yazan: Akın Günaydın
Bambu Eğitim Kurucu