Öğretmek; üzerine çokça düşündüğümüz, kelimelere sığdırmakta zorlandığımız bir eylem. Bir şeyleri ezberlemekle öğrenmek arasında ciddi fark var. Bu farka sebep olan olaylardan birini anlatacağım bugün.
Öğrenme süreci her anlamda heyecan verici bir süreç. Öncelikle beynimiz değişmeye başlıyor. Ardından duygularımız değişiyor, farkındalığımız artıyor ve davranışlarımız da bu değişime ayak uyduruyor. Sürecin doğru ilerlemesi ise çok önemli. Bu noktada yardımımıza yakından tanıdığımız dostlarımız, beş duyu organımız koşuyor. Duyu organlarını öğrenme sürecine dâhil edip, yapılan etkinlikleri duyu organlarına hitap edecek şekilde düzenleyerek ilerlemenin öğrenme sürecini eğlenceli hale getirdiğini söyleyebilirim. Öğrenilenler bu sayede kalıcı oluyor. Birine kahveyi anlatmakla kahveyi tatmasını sağlamak arasındaki farkta olduğu gibi, ne kadar çok duyu organı sürece dâhil olursa öğrenme de o denli kuvvetli oluyor.
Duyu organlarının aktif olarak kullanıldığı en güzel örnek ise doğayla iç içe gerçekleştirilen etkinlikler. Böyle bir ortamda öğrenilenlerin kalıcı olmaması imkânsız. Çocuklar istedikleri gibi koşup oynayarak, çiçekleri ve ağaçları, kuşları ve böcekleri tanıyarak, sorular sorup cevapları araştırma yoluyla alarak merak duygularının peşinden gitme fırsatı buluyorlar. Sadece beyinlerini değil, ruhlarını da doyuruyorlar. Bir ağacın da hayatı olduğunu, onun da yaşadığını keşfediyorlar. Çiçeklerle konuşuyorlar. Hayal güçlerinin götürdüğü yere gidiyor, öyküler yazıyorlar. Bulutların şekillerine bakıyor, gökyüzünde masallar arıyorlar. Tüm bunları yaparken arkadaşlarıyla, kardeşleriyle, aileleriyle olmanın keyfini çıkarıyorlar.
Ebeveyn ve öğretmenleri ise “mutlak hâkim, sözü dinlenmesi gereken despot kişi” portresinden çıkarıp “rehber, cevapları birlikte buldukları kişi” konumuna getiriyorlar. Bir yerlerden emirler veren, uzak ve soğuk ebeveynlerin ve öğretmenlerin yerini, hikâyelerinde onlara yardımcı olan kahramanlar alıyor. Öğrenmek ve öğretmek yeni bir anlam kazanıyor. Böylece ebeveynler ve öğretmenler de kendilerini yeniden keşfetmenin, merak duygusunu canlandırmanın ve çocuklarla birlikte dünyayı yeniden anlamlandırmanın keyfini yakalıyor.
Dünyanın bütün bahçeleri çocukların ve ruhları çocuk kalanlarındır. Bahçeleri boş bırakmamak dileğiyle.
Tuğba Coşkun / Bire Bir Eğitim Koordinasyon Ekibi