Eğitim Fakültesi öğrencilerinin hocalarından sıkça duyduğu bir filmden bahsedeceğim bu yazımda. Hem filmi izlemeyenlere tavsiye vermek hem de filmde anlatılanlar üzerinden küçük ve amatör bir ütopya kurmak amacıyla Ölü Ozanlar Derneği’nin kapısını çalıyoruz bugün.
Film, bir zamanlar öğrencisi olduğu Welton Akademisi’ne öğretmen olarak dönen John Keating’in hikayesini anlatıyor. Keating, okulun geneline hakim olan despotluktan nasibini almamış bir edebiyat öğretmeni. Öğrencilerine yaklaşım biçimiyle geleneksel eğitim anlayışını yıkmaya çalışıyor. Bunu da bir metodu ya da kuralı takip ederek değil, içinden gelenleri öğrencilerine yansıtarak yapıyor. Edebiyat derslerini hiç önemsemeyen öğrenciler, filmin sonunda hayata farklı bir pencereden bakmaya başlıyor. Eğitimin amacı da bir noktada bu değil mi zaten? Fabrikadan çıkmış gibi birbirine benzeyen, fikirlerini söylemekten çekinen ve hatta bir fikri dahi olmayan bir avuç öğrenci midir eğitimin çıktısı? Yoksa, değişmeyi başarmış, kendini tanımış ve hayata farklı yerlerden bakabilen pırıl pırıl gençler mi?
Yıllar boyu eğitimin çeşitli gereklilikleri olduğu düşündürüldü bize. Okul olmalı, elinde cetvelle gezen bir öğretmen olmalı, dört duvar arasında ezber üzerine ilerlenen dersler olmalı. Bu liste uzar gider. Eminim sizin de aklınıza bu listeye eklenebilecek klişeler gelmiştir. İşte, bu film tüm bunları bir kez daha sorgulamamıza sebep oluyor. Tıpkı Hababam Sınıfı’ndaki gibi bir orman, bir mağara, bir ev, bir sokak da okul görevi görebilir. Gerekliliklere ve sisteme fazla önem verince elimiz kolumuz bağlanıyor. Halbuki matematik doğada, şiirler deniz kıyılarında, coğrafya görmeyi bilenler için pencerenin öteki tarafında, fizik suyun akışında, kimya aldığımız nefeste ve eğitim her zaman ve her yerde. Evde suyun kaynamasını gözlemleyen bir çocuğun merakı eğitime giden yoldur aslında. Bu merakla başlar eğitimin macerası. Sorularına cevap bulmaya çalıştıkça yeni sorulara sahip olan bir çocuğun eğitimini sınıfla nasıl sınırlandırırız? Çocuklar eğitimin bir sınırının olmadığı fikrini küçük yaşlarda edinmeli. Böylece kendi ellerimizle çizdiğimiz sınırları yine biz kaldırmış olacağız.
Sınırlandırmalara baş kaldırır, değiştirir ve her an ilerler eğitim. Öğrendikleriniz sizi her daim şekillendirmeye devam eder. Keskin fikirlerden, sabit düşüncelerden, radikallikten arınırsınız öğrendikçe. ‘’Ölü Ozanlar Derneği’’ bu fikirler üzerinden ilerleyen ve her eğitimcinin ve eğitimci adayının, her ebeveynin, her kural koyucunun ve sistem yaratıcısının izlemesi ve ilham alması gereken bir film.
Seyretmek isterseniz şimdiden keyifli seyirler! Sınırları aşmamız dileğiyle…
Yazan: Tuğba Coşkun
Bambu Eğitim Gönüllüsü